-
1 вытеснять
yerini almak* * *несов.; сов. - вы́теснитьно́вая те́хника вытесня́ет ста́рую — eski teknik araçların yerini ağır basarak yenileri alıyor
вытесня́ть иностра́нные монопо́лии из (национа́льной) эконо́мики — yabancı tekelleri ulusal ekonominin dışına itmek
-
2 замещать
yerine geçirmek,yerine koymak; yerini almak; vekillik etmek* * *1) (заменять кого-что-л.) yerine geçirmek; yerine koymak2) тк. несов. ( собою) yerini almak3) тк. несов. (являться заместителем кого-л.) vekillik etmek -
3 сменять
несов.; сов. - смени́ть1) врз değiştirmekсмени́ть (ни́жнее) бельё — çamaşır değiştirmek
смени́ть дире́ктора — müdürü değiştirmek
смени́ть часовы́х — nöbetçileri değiştirmek
смени́ть кого-л. на дежу́рстве — birinden nöbeti almak
вам ну́жно смени́ть кли́мат — hava değiştirmeniz gerekir
2) yerini almakправи́тельство, смени́вшее вое́нную диктату́ру,... — askeri diktatörlüğün yerini alan hükumet...
-
4 заменять
yerine geçirmek,yerine koymak; yerine geçmek,yerini tutmak* * *несов.; сов. - заме́нить1) yerine geçirmek; yerine koymak; yerine kullanmakкем тебя́ замени́ли? — senin yerine kimi geçirdiler?
замени́ть ста́рое но́вым — eskinin yerine yenisini koymak
заменя́ть сталь пластма́ссой — çelik yerine plastik (madde) kullanmak
2) yerine geçmek, yerini almak; yerini tutmak; vazifesini görmek ( о вещах)его́ не́кому замени́ть — onun yerine geçecek kimse yok
его́ не та́к-то про́сто замени́ть (о человеке) — yeri kolay kolay doldurulamayacak
ему́ замени́ли сме́ртную казнь пожи́зненным заключе́нием — idam cezası müebbet hapis cezasına çevrildi
она́ заменя́ла ребёнку мать — çocuğa analık etmişti
замени́ цветы́ в ва́зе — vazodaki çiçekleri tazele
он оди́н трои́х заме́нит! — üç kişiye bedeldir!
-
5 размещаться
несов.; сов. - размести́тьсяyerleşmek; yerini almak -
6 занимать
kaplamak,işgal etmek; almak,zapt etmek,işgal etmek; çalıştırmak,meşgul etmek; ilgilendirmek* * *I несов.; сов. - заня́ть I1) ( пространство) kaplamak; tutmak; işgal etmekзайми́ три ме́ста — üç yer tut
пло́щадь, занима́емая го́родом — şehrin kapladığı saha
статья́ займёт пять страни́ц — yazı beş sayfa tutacak
он занимал вон ту ко́мнату — onun odası şuydu
2) (должность, положение) olmakзанима́ть высо́кий пост — yüksek mevki sahibi olmak
он за́нял до́лжность / ме́сто дире́ктора — müdürün yerine geçti / yerini aldı
он недо́лго занима́л до́лжность дире́ктора — müdürlüğü uzun sürmedi
занима́ть пе́рвое ме́сто — birinci olmak / gelmek
занима́ть пе́рвое ме́сто в табли́це — cetvelde birinci sırayı tutmak
заня́ть второ́е ме́сто на стометро́вке — yüz metrede ikinci gelmek, yüz metrenin ikincisi olmak
3) almak; tutmak; zaptetmek; işgal etmek (захватывать, оккупировать) (savaşarak) geri almak ( отвоёвывать)заня́ть высоту́ — tepeyi tutmak
занима́ть высоту́ (удерживать) — tepeyi elinde tutmak
4) ( время) tutmak; almak5) ( давать занятие) çalıştırmak; istihdam etmek; meşgul etmekско́лько рабо́чих за́нято на э́том предприя́тии? — bu işletme kaç kişi çalıştırır / istihdam eder?
чем бы заня́ть дете́й? — çocukları neyle meşgul etsek?
6) ( интересовать) ilgilendirmekон за́нят то́лько собо́й — yalnız nefsini düşünür
7) ( развлекать) oyalamak••занима́ть умы́ — zihinleri meşgul etmek
занима́ть пози́цию — воен. mevzilenmek
каку́ю пози́цию он занима́ет в э́том вопро́се? — bu sorundaki tutumu nedir?
II несов.; сов. - заня́ть IIзаня́ть реши́тельную пози́цию — kararlı bir tutum takınmak
( брать в долг) borç / ödünç almakзанима́ть де́нег — borç para almak
-
7 переставлять
несов.; сов. - переста́витьyerini değiştirmek, almak, çekmekпереста́вить стол к окну́ — masayı pencerenin önüne almak / çekmek
он веле́л переста́вить крова́ть в у́гол — yatağı köşeye çektirdi
переставля́ть слова́ во фра́зе — tümcedeki sözcüklerin yerini değiştirmek
-
8 перемещать
несов.; сов. - перемести́ть1) yerini değiştirmek, almak; kaydırmak ( перевести куда-либо)2) ( по службе) nakletmek, görev yerini değiştirmek; kaymak -
9 передвигать
несов.; сов. - передви́нуть1) yerini değiştirmek; çekmekпередви́нуть стол к стене́ — masayı duvarın dibine çekmek
передвига́ть войска́ — askeri kuvvetleri kaydırmak / aktarmak
2) разг. almak; ertelemekэкза́мен передви́нут на неде́лю ра́ньше — sınav bir hafta önceye alındı
-
10 смещать
несов.; сов. - смести́ть1) yerini değiştirmek, yerinden oynatmak2) ( с должности) görevden almak; azletmek, işten çıkarmak
См. также в других словарях:
yerini almak — yerine geçmek Öğretim ve öğrenim yerini de ister istemez politik tartışmalar almıştı. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerini tutmak — 1) (bir şeyin) bulunmayan bir nesnenin yerini almak, onu aratmamak Hiçbir kahvaltı simitle çayın yerini tutamaz. S. F. Abasıyanık 2) (bir şeyin) görevinden ayrılan birinin yaptığı işi yapabilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
almak — i, ır 1) Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) i, den Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak Çocuğu okuldan aldı. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerine — zf. 1) Bir şeyin veya bir kimsenin yerini almak üzere Bana haftalık yerine gündelik ver. R. N. Güntekin 2) Başkasının adına Nitekim o gün eksiltmeye kendi yerine onu yollamıştı. H. Taner 3) is. Alegori … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerine geçmek — 1) görevden ayrılan birinin yerini almak 2) bulunmayan bir nesnenin veya kavramın yerine kullanılabilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçmek — e, er 1) Bir yerden başka bir yere gitmek Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. T. Buğra 2) den Bir yandan girip diğer yandan çıkmak İplik iğne deliğinden zor geçti. 3) den Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
eğreti — sf. 1) Belirli bir süre sonra kaldırılacak olan, geçici, muvakkat O gün için oraya eğreti olarak getirilmişe benziyordu. A. İlhan 2) Takma Eğreti diş. Eğreti bacak. 3) Belli belirsiz 4) Uyumsuz, yakışmamış 5) zf. İyi yerleşmemiş, yerini bulmamış… … Çağatay Osmanlı Sözlük
açmak — i, ar 1) Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı. S. F. Abasıyanık 2) Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak Örtüyü açmaya mecburum. R. H. Karay 3) Engeli kaldırmak Karla kapanan yolu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kırmak — i, ar 1) Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak Taşları kırmak. Bardağı kırmak. 2) İri parçalara ayırmak 3) nsz Belirli bir biçimde katlamak Forma kırmak. 4) Öldürmek, yok olmasına neden olmak Bu yıl soğuk hayvanları kırdı. 5) Bir şeyin… … Çağatay Osmanlı Sözlük